İnsan ve Dil

İnsan ve Dil

21 Nisan 2014 Kapalı Yazar: siteadmin

 TÜRKÇEYE GÖNÜL VERENLERE SELAM OLSUN

Türkçeye gönül verenler, Türkçeyi öğretenler,Türkçeyi güzel kullanmak ve Türkçeye hizmet etmek isteyenlerle iletişime geçmek için internet ortamında bu sayfayı açtım. Ağırlıklı olarak Türkçenin yabancılara öğretimi, Türk Lehçelerinin öğretimi, genel olarak da Türkolojinin ve Dilbilimin temel konuları ilgi alanımıza girmektedir. 

 Bu sayfanın gelişmesine katkılarınızı bekliyorum. Selam ve saygılarımla…  

Muhittin Gümüş 

Bişkek/Kırgızistan 

“İLİM VE SANAT, İLTİFAT GÖRMEDİĞİ ÜLKEDEN GÖÇ EDER.” ( İBN  SİNA, 980-1037)

 İNSAN VE DİL

“Bir gün insan, “(,) virgülü” kaybetti. O zaman zor cümlelerden korkar oldu ve basit ifadeler kullanmaya başladı. Cümleleri basitleşince düşünceleri de basitleşti. Bir başka gün “(!)ünlem” işaretini kaybetti. Alçak bir sesle ve ses tonunu değiştirmeden  konuşmaya başladı. Artık hiçbir şeye ne kızıyor, ne de  seviniyordu. Bir süre sonra “(?)soru işareti”ni kaybetti ve soru soramaz oldu.  Hiçbir şey, ama hiçbir şey onu ilgilendirmiyordu. Ne kâinat, ne dünya, ne de kendisi umurundaydı. Birkaç yıl sonra  “ (:)iki nokta”yı kaybetti ve davranış nedenini başkalarına  açıklamaktan vazgeçti. Ömrünün sonuna doğru, elinde yalnız  “(“”)tırnak işareti” kalmıştı. Kendisine özgü tek düşünce yoktu. Son  noktaya geldiğinde düşünmeyi ve konuşmayı unutmuştu.”

DİL VE NEZAKET

Ruhun, iradenin, tevazuun ve üslubun hakkını vermeyenler nazik olamazlar. Çoğu kalpler, dil kullanımında hassas olamayan kişiler tarafından kırılır. Mevzu, makam ve muhataba göre nasıl bir üslup kullanılması gerektiğinden habersiz olan insanlar, gönül çamlarını art arda devirdiklerini fark edemezler. Sözlü veya yazılı dilde nezaketin ihlali, daha çok her akla gelen şeyi beyan etme sathîliğinden (yüzeyselliğinden) kaynaklanır. İç-dış bütünlüğü, samimiyet önemsizdir demiyoruz, ancak pervasız bir üslubun da samimiyetle alâkası yoktur. Gelişigüzel beyanlarda bulunmaya alışmış bir insan, fıtratı bahane edemez. Dobra dobra konuşmak için muhatabı tahkir etmeye gerek yoktur. Kılı kırk yararcasına üsluba dikkat etmek ise, tam bir irade meselesidir. Evet, “ahmağın kalbi dilinin ucunda, akıllının dili sinesinin en uç burcundadır” (Şahin, 1992: 69).Demek ki kalp dilin ucunda olmamalı, dil kalbin gerisinde olmalıdır. Her doğruyu her yerde söylememek için dil, kafadan büyük ve uzun olmamalı, kalbin emrine girmelidir. Gıybetten kaçınmak için de bu gereklidir. Çünkü bazen ağza gelen kusmuk gibi ifadeler yutulmazsa, iradenin hakkı verilmemiş olur. Zehir zemberek gibi bu ifadeleri yutmak, gerçekten yiğitlik ister. “Dilin kemiği yoktur” denir, ama dizginlerin kalbin eline nasıl verildiği öğrenilebilir. Ancak bundan sonra, dil şahlandıkça kalp dizginleri çeker. Zaten bir süre sonra dil yatışır, irade ellerini beline koyar ve bir matador edasıyla başını sallayarak bu manzarayı seyreder. Sohbetlerde münakaşa tuzağına düşmemek için de nezakete dikkat edilmelidir. Muhatabımızın düşünceleri farklı olduğu için gereksiz tartışmalara girmenin hiç kimseye faydası olmaz. Zihnî modeller münakaşayla değil, müzakere ve musahabeyle değişir. Önemli olan, aklı ilzam etmek değil, gönlü tatmin etmektir. Bu da ancak halis bir niyetle diyaloğu, başarılı ve zekice kontrol edip yönlendirmeye bağlıdır (Fairclough, 1992: 218). Karşımızdakinin kalbine girmek istiyorsak, ihtilaflı noktaları öne çıkararak enaniyetini tahrik etmemeli, ortak noktalardan hareket etmenin yollarını aramalıyız. “Sana katılmıyorum.” demektense, “Şu görüşünüze katılıyorum. Bu hususta ise şöyle düşünüyorum.” demek daha makul değil midir? Tabii, her insan nezaket gösterilmeye layık değildir. İma ve ironilerle, en azından sükutla, nezaketten anlamayanların ağızlarının payını vermek de bir inceliktir. Nezaketsizliğin muhtemelen iki sebebi vardır. Birincisi tecrübesizliktir. Kime, neyi, nasıl beyan edeceğini bilmeyen insanlar, çoğu zaman nazik olamazlar. Bunun izalesi kolaydır. Sağlıklı bir eğitim ve medya yoluyla, insanlarda iletişim ve nezaket şuurunu geliştirmek mümkündür. Sosyal münasebetlerde, örnek şahsiyetlerin davranış ve beyanlarına da dikkat çekmek, bu tecrübe ve hassasiyeti kazandırmaya yardımcı olabilir. İkinci sebep gururdur. Her diyalogda kendisini “buyurma”, karşısındakini de “arz etme” makamında gören bir kişideki gariplik hemen sezilir. Bu hiyerarşiyi kurmasını beceremeyince kullandığı tevazu taktiği de sakil kaçar, zira tevazuya niyet edilmez, mütevazı olunur. Olmadan görünmeye çalışılırsa yapmacıklık doğar. Başkalarını hor görme müptelası olan bir insan ise ne mütevazı olabilir ne de nazik. Bu hastalıktan kurtulmak pek kolay değildir, zira gururun madeni kalp zaafıdır.

  • Kaynak:Fairclough, Norman (1992). Discourse and Text: Linguistic Intertextual Analysis within Discourse Analysis. Discourse and Society 3(2): 193-218.